2 Haziran 2009 Salı

49. Bölüm Halo Dayı ile Ömer Baba Diyaloğu

Elvan hanım ile tanıştıktan sonra şansın nihayet kendisine de güldüğüne inanmaya başlayan Halo dayının dünyası; kanser olduğunu öğrenmesiyle beraber yeniden eski karanlık günlerindeki durgunluğa bürünür. Öleceğine kendini o kadar inandırmıştır ki; Elvan hanımın hamile olduğunu öğrenmiş olması bile almış olduğu tedaviyi reddetme kararını değiştirmesine sebebiyet vermez. Geçmişi karanlıktır; uyuşturucu denen illetin yayılabilmesi için uygun ortam sağlayanlardan ve bu işten rant elde edenlerden olduğu için aldığı onlarca gencin canına karşılık şimdi Yaradanın kendi canını istediğini düşünmektedir. Hal böyle iken; tedavi olmaya gerek yoktur. Durup bir köşede öylece ölümü bekleyecektir. Ölümün soğuk yüzünü; ailesinin yegane sıcaklığına tercih ettiği o girdaplı günlerin birinde yolu Ömer babanın dükkanına düşer :

ÖMER: Evlilik nasıl gidiyor Halil bey?
HALO: Evlilik iyi gidiyor da… ben iyi gitmiyorum…
ÖMER. O nasıl oluyor?
HALO: Ben çok sıkıntılar çektim.. gençliğimde hiç mutlu olmadım. hep ezildim, horlandım. Böyle yaşarken sevmeyi sevilmeyi unuttum. Ama bir gün bu hemşire hanımla karşılaştım. Onunla olmak bana huzur verdi… Ve onu sevdim… Sanki yeniden dünyaya gelmiş gibiydim… Gözüm ondan başka bir şey görmez oldu. Mutluluğum devam etsin diye evlenme teklif ettim. O da kabul etti. Gerisini biliyorsun..
ÖMER: Eeeee ne var bunda, ne güzel işte evlendiniz. Her ikiniz de sorumluluk üstlendiniz. Sorumluluğunuzun bilinci içinde evliliğiniz devam ediyor.
HALO: Ediyor da… benim sağlık sorunum var. Sanki Allah beni cezalandırıyor.
ÖMER: Sence her hastalanan Allah tarafından cezalandırılıyor mu?
HALO: Herkes değil de… geçmişte yaptığım çok hatalar var..
ÖMER: Öyle düşünme… Sen hepsine tevbe ettin. Hayatına yeni bir sayfa açtın. Hem Allah “Benim rahmetimden ümidinizi kesmeyin” buyuruyor.
HALO: Kanser hastasıyım günlerim sayılı. Bu üzüntüm yetmezmiş gibi yeni haber aldım. Bir çocuğumuz olacakmış… Sevineyim mi, dövünüp çıldırayım mı bilmiyorum!
ÖMER: Elbette sevineceksin. Bundan daha iyi bir haber olur mu? Allah size en güzel hediyeyi veriyor.
HALO: Ama ben çok yakında öleceğim?
ÖMER: Hastalanmadan önce ölüm senden çok mu uzaktaydı? Ölümün avcılık yaptığı bu dünyada kuşku ve pişmanlık için zaman yok!! Ancak kararlar için zamanın var. Sen ailenle ilgili iyi kararlar almalısın. Şimdiye kadar kendin için yaşadın, şimdiden sonra onlar için yaşamalısın.
HALO: Düşüncede kararlı olmak güzel de… iş yapmaya gelince insanın içine kuşku giriyor, pişmanlık giriyor!!
ÖMER: Hayatımızda kuşku ve pişmanlığa yer yok. Yaptığımız her şey kendi kararımız ve kendi sorumluluğumuz. Ölüm her an peşimizde, pusuda. Siz evlenirken birlikte karar aldınız değil mi?
HALO: Evet hem de çok isteyerek.
ÖMER: Öyle ise aldığınız bu kararın sorumluluğunu da yüklenmeniz gerekir. Hayatta aldığınız bu karar uğrana ölmeye bile hazır olmalısınız.
HALO: Zaten öleceğim?
ÖMER: Öleceksen bile önce kararınızı gerçekleştirmeye çalış. Bak ailenize yeni bir hayat katılıyor. Sen henüz onun yüzünü görmedin. İnanıyorum ki çok güzel bir bebek olacak ve siz onu çok seveceksiniz.
HALO: Ben ölümden bahsediyorum, sen hayattan.
ÖMER: Ölüm yok olmak değil, bir hayat değişimidir. Yeni bir hayata geçmektir.
Senden sonra evladının bu dünyada çok güzellikler yapmasını istemez misin?
HALO: Hiç ümidim yok.
ÖMER: Ümitvar olmalısın… Çünkü ümitvar olan insanın karşısına farklı fırsatlar çıkar. Bir çocuğunun olacak olması senin için büyük bir şans. Bunu fark eder ve büyük bir ümitle ona ve geleceğine odaklanırsan, ben hastalığını bile yenebileceğine inanıyorum.
HALO: Sen çok iyimsersin.. benim sıkıntılarımı göremiyorsun!!
ÖMER: Hayır, sen iyimser yaklaşmadığın için güzellikleri göremiyorsun. Ümit, zor zamanlarda insanları, aileleri, toplumları ayağa kaldıran bir güçtür.

50. Bölüm Polat-Nazife Ana-Ömer Baba Diyaloğu

Polat Ebru ile buluştuğu günün akşamında ailesini ziyaret etmek için eve uğrar. Gün içinde Polat’ı telefonla arayarak buluşmanın nasıl geçtiğine dair ipuçları elde etmeye uğraşan Nazife anne; yemek masasında da oğlunun yaşadığı bu cehennem hayatında kanaatince ona tek ışık olacak olan Ebru’ya ve evliliğe dair ısrarlı söylemleriyle; Polat’ı tez elden bir karar vermeye zorlar. Ömer baba ise sakince olan biteni seyretmekte; anne-oğulun düşünce farklılıkları arasındaki dengeyi bulmak üzere söze girmek için her zamanki munis tavrını takınarak en doğru zamanı beklemektedir:


POLAT: Bilmiyorum anne…
NAZİFE: Ne demek bilmiyorum evladım?
POLAT: Bilmiyorum demek bilmiyorum demek..
NAZİFE: Evladım sen bu kızla evlenecek misin evlenmeyecek misin? Niyetin yoksa burada açık açık söyle ben de kızla konuşayım…
POLAT: Yok anne…
NAZİFE: Ne demek yok anne…
POLAT: Anne sordun söyledim işte…
NAZİFE: Bey bir şey söylesene, bak ne diyor… Beni o kadar ayağa kaldırdı, kızın duygularıyla oynadı şimdi yok diyor…
ÖMER: Hanım sen dedin ki söyle söyledi işte, şimdi niye yan çiziyorsun?
NAZİFE: Eee ne olacak şimdi?
POLAT: Anacım, ben evet ya da hayır demiyorum… Sadece bana müsaade et, çok üstüme geliyorsun, sen üstüme geldikçe benim kaçasım geliyor… Sen niye bana merhamet etmiyorsun, ben nelerle uğraşıyorum, kimlerle boğuşuyorum biliyor musun?
NAZİFE: Anlatmazsan nerden bileyim?
POLAT: Bir işimi gücümü yoluna koyayım ondan sonra karar vereyim…
NAZİFE: Bir insanın eşi, ona zor günlerinde en büyük destektir…
ÖMER: Şimdi de annen haklı evladım.
POLAT: Ben haksız demiyorum baba, sadece biraz vakit istiyorum…
NAZİFE: Tak nişan yüzüğünü istediğin kadar düşün…
ÖMER: Şimdi de haksızsın hanım, nişan niyetim belli seninle evleneceğim demek…
NAZİFE: Vakit vakit diyorsun ama saçlarının yarısı siyah yarısı beyaz… Yarın siyah kalmadığında kim olsa rızan olur ama seni alan olur mu bilinmez…
POLAT: O kadar beyazım var mı ya?
ÖMER: İyi insanların evlenmemesi çocuk yapmaması beni hep rahatsız etmiştir… Gençlere sorduğumda, aman baba toplum bozuldu, dünya nereye gidiyor deyip neden kaçtıklarını söylüyorlar… Zulüm var diyorlar, adaletsizlik var diyorlar, hırsızlık var diyorlar: bu dünyaya çocuk mu gelir diyorlar? İyi insanların, vasıflı insanların, hayırlı insanların çocukları neden kötü olsun ki? Onu iyi yapan, ona vasıf veren, hayırlı kılan çocuğunu daha iyi daha vasıflı daha hayırlı niye yapmasın ki… Vatanın için, milletin devletin için geceni gündüzüne katman, canını ortaya koyman hem anneni hem beni müteessir ediyor… Eserinle iftihar ediyoruz… Ancak hayırlı evlat da belki de eserlerin en güzelidir…